21 Eylül 2021’de çıkış yapan Kena: Bridge of Spirits adeta animasyon filminden çıkma sanat tasarımıyla şahsen ilgimi çekmiş ve izlediğim oynanış videolarıyla birlikte oyuna olan ilgimi epey arttırmıştı. Çıkışından biraz geç de olsa kendisini oynama fırsatı buldum ve tecrübelerimi spoiler vermeden sizlere aktaracağım. Oynamayı düşünen oyuncular için yararlı bir kaynak olacağını umuyorum.
Oyuna adını veren karakter Kena ile oynuyoruz.
Oyunun başlangıcında kendimizi bilmediğimiz bir bölgede olaylar hakkında en ufak bir fikrimiz olmadan buluyoruz. Oyunda ilerledikçe hikaye hakkında daha net bir fikir sahibi oluyoruz ve kafamızda bazı taşlar yerine oturuyor. Fakat belirtmekte fayda var ki oyun bittiğinde dahi o taşların azımsanamaz bir kısmı asla yerine oturmayacak. Bir animasyon filmdi tadında oyun olmuş. Lafın gelişi bunu söylemiyorum, kesinlikle tamamıyla bir animasyon filmi. Sinematikleri oyun içinden alıp toplasak kısa ve tatlı bir film ile karşılaşabiliriz. Bunu kötü bir şey olarak algılamayın. Oyunun sanat tasarımını kesinlikle mükemmel buldum fakat eksiklikleri de gayet fazla fazla bulunmakta. Kena ile bir evrene açılıyoruz ve bu evreni bir zehir kaplamış bulunmakta. Bu zehri ve yolsuzluğu Kena’nın ruhlarla olan iyi iletişimi ve rehberliği sayesinde temizleyerek bir köye yardım da bulunuyoruz.
Oyun bir şey anlatmak istiyor ama bunu pek iyi yaptığı söylenemez.
Bana soracak olursanız oyun kendine baya baya yazık etmiş. Böyle bir temayı, sanat tasarımını ve tatlı oynanış mekaniklerini kendini tekrar eden hikaye örgüsü ile berbat etmişler. İlk olarak oyunda yaklaşık 10-15 saatimizi birlikte geçirdiğimiz ana karakterimiz olan Kena’nın ruhlarla iyi iletişim kurması dışında -ki bu da oyunun Epic Games açıklamasında bile yazıyor- neredeyse kendisi hakkında hiçbir fikir edinemiyoruz. Şimdi güzel bir toparlayıp bunu size açıklayacağım.
Kena ile Dağ Tapınağı adında bir yer arıyoruz ve yolda karşımıza bir Rot çıkıyor. Rot’lardan oynanış kısmında bahsedeceğim fakat oyun boyunca seviye atlamak ve bazı engelleri aşmak için kendilerini oyunun sunduğu yarı-açık dünyadan topluyoruz. Dağ Tapınağı’nı ararken bir anda kendi amacımızdan saparak ona buna yardım etmeye başlıyoruz. Bu oyunun ilk yarım saatinde falan oluyor ve şahsen bana oyun boyunca yan görev yapıyormuşum gibi hissettirdi.
Oyunun ilk saatlerinde çok keyif alıyordum. Gerek oynanış bakımından gerek de hikayesi beni alıp götürüyordu fakat bir yere kadar. Oyun bir yerden sonra o kadar sıkıcı oldu ki resmen bitsin diye oynamaya başladığımı fark ettim. Oyunda hem keşfedebileceğiniz şeyler hem hikaye hem de oynanış o kadar tekrar ediyor ki ilk 4-5 saatten sonra baymaya başlıyor.
Oynanış genel olarak eğlenceli fakat önemli bir eksiği var.
Oynanıştan bahsetmek için doğru bir kısım olduğunu düşünüyorum. İlk olarak Rot’lardan bahsedeyim. Bu kısım tamamen hatasız. Rot’ları oyunun bize sunduğu kısıtlı dünyada keşif yaparak topluyoruz. Ve bu Rot’ları nesneleri bir yerden bir yere taşımada da kullanıyoruz yoldaki engelleri aşmakta da. Hatta düşmanlara karşı başka bir forma geçirerek de kullanabiliyoruz. O yüzden Rot’ları çok tatlı buluyorum baya bir kullanışlılar. Oyunda topladığımız elmaslarla da yolda bulduğumuz Şapka Arabaları’ndan Rot’larımıza şapkalar takabiliyoruz. Onun haricinde o elmaslar hiçbir işe yaramıyorlar ve bu da kesinlikle benim hoşuma gitmedi. Rot’larla ilgili kısım için genel olarak memnunum ve gayet başarılı buldum.
Dövüş mekaniklerine gelecek olursak yer yer tatmin edici yer yer çok kanser hale geliyor. Oyunun kısa olması nedeniyle yetenek ağacı zaten çok kapsamlı değil. Geliştiğinizi yetenekler açarak hissediyorsunuz. Oyunda ilk başta iki ana mekanik var. Hızlı Saldırı ve Güçlü Saldırı. İkisi de olması gerektiği gibi gayet başarılı. Yetenek ağacından ikisi için de geliştirmeler yapabiliyoruz. Özellikle Güçlü Saldırı’yı fazla fazla kullandım. Kendisini geliştirince düşmana verdiği hasar baya bir artıyor. Oyunun ilerleyen bölümlerinde Ok ve Bombalar ediniyoruz. Ok bildiğimiz ok ve kendisini kullanmak gayet hoşuma gitti. Geliştirince de gayet güçlü hale gelmekte. Bombalar ise hem Rot’larda olduğu gibi bazı engelleri aşmada ve düşmanları alt etmede fazla fazla işlevsel oluyorlar. Bombaları kullanmak da benim için çok eğlenceliydi ve başarılı buldum. Oyunda Uncharted tarzı parkur mekaniği de mevcut. Bir yerden bir yere tırmanarak gidebiliyorsunuz. Diyeceksiniz ki peki eksikleri nerede? Oyunun çok önemli bir yerinde hem de. Oyundaki dodge mekaniği resmen bozuk. Özellikle boss fightlarda bir önceki saldırısından rahatlıkla kurtulduğunuz bir dodge’u aynı saldırıda tekrar kullandığınızda hasar yiyorsunuz. Bu bence önemli bir sorun ve oyunun akışını çok fazla etkiliyor. Ayrıca bahsettiğim gibi bu tatlı oynanış o kadar tekrar ediyor ki bir yerden sonra bayıyor. Buradaki en temel sorun da oyunun ilerleyişi ve hikaye örgüsünde.
Oyunda değişen tek şey görevlerdeki karakterler.
Oyundaki görevlerin hepsi aynı. Bir yere git, hatıralar bul ve yolsuzluğu temizle. Mekan ve hatıralar değişiyor ve tekrardan aynı senaryo. Git, hatıralar bul ve yolsuzluğu temizle. 10-15 saatin tamamı bu şekilde ilerliyor. İlk saatlerde güzel gitse de bir süre sonra bıktırıyor artık. Acaba farklı ne olacak diye beklerken oyun aynı tas aynı kebap ilerliyor. Oyun bittiğinde hiç memnun değildim. Açıkçası üzgündüm de. Çünkü ben bile bu temayı ve oynanışı daha iyi işleyeceğimden eminim.
Yarı-açık dünyası sıkıcı ve keşfettiklerinizin herhangi bir değeri yok.
Oyunda birkaç farklı sandık türü var. Birincisi normal sandık açıyorsunuz ve içinden Rot, Rot Şapkası ya da elmas çıkıyor. Bunun bir de lanetli versiyonu var. O da aynısı fakat laneti temizlemek için sandığı açtığınızda gelen düşmanları belli bir süre içerisinde öldürmeniz gerekiyor. Onun içinden de farklı bir şey çıkmıyor. Onun haricinde yolda sandık benzeri sepet gibi şeylerle de karşılaşıyoruz fakat onlardan da elmas harici bir şey çıkmıyor. Elmaslarla da bir tek şapka alabiliyorsunuz. Yani bir değeri yok. Sadece Rot’larınıza şapka takıyorsunuz. Dünyayı keşfetmeyi son birkaç saatte bıraktım ve sadece hikayede ilerlemek istedim. Çünkü oyunun dünyası sizi keşfetmeye teşvik etmiyor. Sadece Rot toplayıp seviye atlamak için maalesef oradan oraya deli dana gibi koşmak bana göre değil. Daha değerli ve gelişmemizi sağlayacak özellikler de eklenmeliydi. Hadi karakter gelişimini geçtim bari Rot’lar sadece sayı olarak artmasaydı. Oyun açık dünya konusunda da çok çok zayıf.
Müzikler yer yer güzel yer yer çok bayıcı.
Oyunun müzikleri savaş anlarına girdiğimizde vurmalı çalgılarla atmosferi iyi yansıtsa da puzzle çözmeniz gereken yerlerde verdiği kendini tekrar eden müziklerle ses kapattırıyor diyebilirim. Denge pek iyi sağlanmasa da müziklerden genel olarak memnun kaldım.
Sonuç olarak oyunun teması kötü işlenmiş.
Oyunun kesinlikle temasına ve sanat tasarımına yazık ettiğini düşünüyorum. Bana soracak olursanız daha güzel işlenebilirdi. Bunu sadece hikaye örgüsü ve görev olarak algılamayın. Bahsettiğim keşif ve açık dünya konusunda da aynı düşünüyorum. Oyunun sunduğu lootlar daha değerli hale gelip oyuncuyu keşif yapmaya teşvik edici olabilirdi. Fakat maalesef böyle olmamış.
Büyük bir hevesle başladığım Kena Bridge of Spirits’ten koskocaman bir hayal kırıklığı ile ayrılıyorum. Başka bir Kena oyunu görür müyüz bilmem fakat umarım bir sonraki bu şekilde çıkmaz.
Oyuna verdiğim puan: 5,5/10
Başarılı bir inceleme yapmışsınız. Profesyonelce yapılmış ayrıca yazdığınız metin ile puan da genel olarak oyun medyasının aksine birbiri ile örtüşmüş. Böyle bir metine 7 puan falan uymazdı 5.5 çok uygun olmuş.